Medeniyetimizin tüm birikimlerini kılcal damarlarına kadar incelersek oralarda güven kelimesini ve onunla alakalı güvence, teminat, koruma, tedarik, güvenlik ve emniyet kelimelerini hiç zorlanmadan buluruz. Bulacağımız bu kelimeleri de güvenle birleştirip kavramlaştıracak olursak karşımıza tedbirli, yaşam çıkar. Başlı başına yaşamın kendisi bir risk ortamı olduğundan insan güven içinde olmayı ister. Bu riskin üstesinden gelebilmesi için insanının kendine güvenmesi gerekir. Kabiliyetlerini geliştirerek kendine güvenin dizginlerini eline alır. Dizginleri eline alan insan riski azaltmak için ölçüler ve usuller bulur. Bu ölçü ve usuller insanı arayışa yelken açtırır. İnsanlar, bu arayışların birinde korunabileceği bir durak olarak Nuh’un gemisine sığınmışlardır. Buradan alınan örneklikle de korunaklı olan ve insana güvenli ortam sunan her şarta Nuh’un gemisi deriz. İnsan, çağın şartlarına göre keşfettiği her güvenli durağa dört elle sarılır.
Fırtınalı bir suda kaptanın gemisini yanaştırabildiği güvenli yer limandır. Bu liman kaptan ve içindeki yolcular için bir Nuh’un gemisidir çünkü oraya yanaşırlarsa hayatları kurtulur. İnsan zaman içinde hayat bulacağı güvenli limanların izini sürekli takip eder. Buradan ilhamla insan da içinden geçtiği zorlu günlerde derdini paylaşabileceği insanı da güvenli omuz dolayısıyla güvenli liman bilir. Kendini güvende hisseden bir insan, kendine güvenen bir insan olur. Kendine güvenen bir insan iş başarmanın anahtarını eline almış demektir. Birbirine bağlı ve birbirini tetikleyen böyle duygular varken hayatın mihenk noktasında duran tedbir ve güven gibi kavramları insan ıskalayamaz. Güven ve tedbir gibi kavramları ıskalayanların hayatın içinde varsa bir hedefi tutturabilmesi imkânsızdır.
Güven soyuttur zira beş duyu ile algılanamaz. Buna rağmen insan onu düşünüp kendini huzurlu hisseder. Güvenin somutlaştırılıp sunulması başka bir ifadeyle güvenin ete kemiğe bürünmüş hali tedbir olarak karşımıza çıkar.
Einstein, insanın odun kesmekten niye hoşlandığını biliyorum, insan bu faaliyetin sonucunu hemen gördüğü içindir, der. Buradan da şunu anlıyoruz ki insan somut olanlarla meşgul olmak isterken soyut olanlara mesafeli yaklaşabilir. Tabii ki insan kısacık ömründe kendisini mutlu edecek işleri tutmak ister. İnsan mutlu olup ruhunu hoşnut ettikçe zihin bir şeylerle uğraşmak isteyecektir. Dolayısıyla insan bir iş yaparken kalbini tatmin olmuş bulmak ister. Kalbi tatmin olmuş insan bugünü ve geleceğini inşa ederken sabır ve çaba isteyen dünya işlerinin üzerinden gönül rahatlığıyla gelecektir hem de odun kıran insanın bu faaliyetin karşılığını hemen aldığı gibi gönlünün huzur hanesini de mamur eder. Gönlü tedbir ve güvenle tatmin olan insan, hayatın içinde dikkati tazedir, ufku da açıktır. Bu açıklık da onun gelecek planlarının önündeki tüm engelleri bertaraf etmesine yeter. Ufku açık insan belirsizlikle vakit kaybetmek istemez. Geleceğine dönük sağlam planlar yapar ve kendini strese sokacak veya ayak bağı olacak engelleri de yolunun üzerinden temizlemiş olur. Bu yol temizliğinde yine insana nezaret eden tedbir ve güvendir. Bu kavramlar insanın ruhunda olumlu yönde bir enerji birikmesini sağlar. Huzur ise bu enerjinin kontrollü bir şekilde seferber edilmesinde rol oynar.
İnsan, aklının güzel tarafını kullandığında tedbiri kendine bir iyilik olarak yapar. İnsanının kendine bir iyilik yapması suya atılan taş misali dağılır, gider. Yani tedbir alan kimse başta kendisine olmak üzere en yakını ve daha sonra çevrensindekileri saran bir iyilik hareketi olur. Bu hareket insanların birbirine güvenini, sonucunda da insana huzuru getirir. İnsan güveni bulursa huzura kavuşur. Huzura kavuşan insanın mutluluk ayağına hatta daha da yakın bir yere içine gelir.
İnsan şahit olmadığı olayın cahilidir. Olaylar olup bitince bir kenara çekilen insan bu durumu nasıl büyüttüğüne ya da tedbirler alamadığına kendisi de şaşar. İnsan, içinde bulunduğu durumun heyecanına yenik düşmemesi için gözünün daima gelecekte olması gerekir. Gelecek zaman tasavvuru güçlü olan insan, içinde bulunduğu vakti daha iyi değerlendirir. Kalbini geleceğin umuduna bağlayan insan, önüne çıkan tüm zorluklara göğüs gerer. Hatta tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla ve soğukkanlılıkla, olaya noktayı koyar. İşte insanın hayatı için önem arz eden bu nokta karşımıza sigorta olarak çıkar. Sigorta bu noktayı insanın yerine düşünür ve koyar. Tedbirli yaşamın güvencesi sigorta olduğu için İnsan düşünerek tedbirin merkezine sigortayı koyar. Tam da burada sigorta insanın imdadına yetişti. Günümüzde meşguliyeti artan insanın iş yükü de arttı. Bu yüklerin arasında bazı faturalarını otomatik ödeme talimatı ile halletti. Bazıları için de sigorta yaptırarak yükünü hafifletti. İnsan, modern hayatın tüm isteklerine ayak uydurmak ister. Meşguliyetini en aza indirip kaliteli bir hayat sürmek de insanın her zaman hakkıdır.
Modern hayatla göbek bağını zayıflatmak istemeyen insana en büyük destek tasarruftan gelir. Burada insana yol gösteren tecrübe ürünü bir atasözü vardır: Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür. Şüphesiz ki insana günü gelince destek çıkacak olan tasarrufudur. İnsanın tasarrufu ne kurur ne ölür. Günü gelince imdada yetişen bir Hızır olur, insanın karşısına dikilir. İnsanın eksikliğini hissettiği her şeyi yerine koyması için cömertçe davranır. İnsan, bu hayatın içinde tökezleyecek olsa onun elinden tutup da kaldıracak olan yine tasarruftur. Atalarımız asmada üzüm olsun, yemeye yüzün olsun, derler. Zamanında tasarrufunu yapan insanın her zaman yiyecek bir üzümü vardır. Bu üzümün yanına gönül rahatlığıyla da varacak yüzü olur. Tasarruf yapmak sabır ve çaba istediğini kabul etmeyen olamaz. Yine burada sabır acıdır ama meyvesi taktlıdır atasözünü ortaya sunabiliriz. Bu zaman kadar saklanıp da zamanı gelmeyen bir saman olmadığı için tasarruf insan için hatırı sayılır bir varlıktır. Daha da ötesi insan için bir yaşam akçesidir. Bu konuya Hz. Ali’yi tanık göstererek onun şu sözleriyle konuya derinlik katabiliriz. Kendisi, edebi edepsizden öğrenirim, diyor. Bu sözleri tasarrufa aktarırsak tasarrufu tasarrufsuzdan öğrenirim, dersek olayı bir tiyatro sahnesi gibi somutlaştırırız. Çevremizde tasarruf yapmayarak gününü gün edenin her şeyini kaybedince ortada kaldığı örneklerine rastlarız. Onun için harcama mühimse tasarruf ehemdir. Ehemin de mühimden çok çok önemli olduğunu hatırda tutmak gerekir.
Hülasa insan başına gelen badirelere mukavemet gösterebilmesi ve hayatın içinde güvenle yaşayabilmesi için tedbiri elden bırakmamalıdır. Tedbiri hayatın bir sigortası olarak görmelidir.